“12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Sayfa 55 Meb Yayınları” ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
12. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Meb Yayınları Sayfa 55
“Bu çevrede bir yerde olmalı, yüzeye gönderdiğimiz harita uzmanı… Gemimizi değişmez bir yörüngeye oturtalım ve bu çevreyi gözlemleyelim devamlı. İşaret gelirse, kurtarırız onu.”
“En doğrusu bu…” diye titreşimler saçtı çevresine alıcı ile uğraşan yaratık.
İkisi de gezegenin yüzeyindeki türdaşlarına büyük bir bağlılık duyuyorlardı şimdi.
903 hicrî yılının muharreminde, Polya açıklarında bir kadırga ilerliyordu kuzey yönünde, yıldızlı bir Akdeniz gecesinde. Çıt yoktu ortalıkta, kürek başında uyuyan forsaların düşlerinde homurdanmalarından ve diş gıcırdatmalarından başka. Dümen suyu yakamozlanıyordu arada bir. Teknenin burnu bez yırtar gibi yırtıyordu Akdeniz’in sularını. Herkes uykudaydı, tayfalar, azaplar, leventler, cenkçiler, usta gemiciler ve öteki perakende gemi adamları uykudaydı, hamaklarında ya da şiltelerinde. Nöbetçiler ve gözcüler uyumuyordu elbet. Dümenci de uyumuyordu ve gözleri sancak omuzluğundaki kıyıları tarıyordu durmadan.
Reis de uyumuyordu bu gece. Pırıltılı gökyüzüne gözlerini dikmiş, gözlüyordu yıldızları. Kadır- ga’nın direklerinin uçları salıntıyla gidip geliyordu yıldızlar arasında bir sağa, bir sola.
Genç bir adamdı reis, daha ak düşmemişti saçlarına. 11 yaşından beri Kemal Reis’in yamağı olarak atıldığı korsanlık uğraşında, Akdeniz’in fırtınası, borası, kimi zaman çekilmez sıcağı, köseleye çevirmişti yüzünü. Kara gözleri kıpır kıpır, birer Erzurum taşı gibi parlıyordu duygusuz gibi görünen yüzünde. Yaşlı tayfalar, güngörmüş gönüllü leventler bile çekinirlerdi ondan. Hem bileği bükülmez, hem bilgili türden bir denizciydi o. Komutasında güven duyarlardı tayfalar. Bilirdi Akdeniz’in bütün girdisini çıktısını… Tekneleri yumurta kabuğu kırar gibi paralayan gizli kayaları, döküntü yerleri, kıyıya yakın tatlı su kaynaklarını, kuyuları, sığları ve derinleri, tuzlaları, harabeleri, hangi rüzgârda nereye sığınılacağını, yıldızları ve gök kubbeyi, harita ve pusula kullanmasını bilirdi Reis.
Gökyüzünde yeni belirmiş bir yıldıza bakıyordu şimdi, dümencinin ardına dikil miş. Daha önce yoktu bu yıldız. Yeni bir yıldızın belirmesi hiç de iyi bir alâmet değildi. “Hayırdır İnşaallah…” diye söylendi kendi kendine. İşin garibi bu yıldız, Demirkazık gibi olduğu yerde duruyordu. Bu da nereden çıkmıştı? Neyi haber veriyordu?
Reis ve tayfaları Cenevizli bir korsan gemisine el koyarlar. Bu gemide Cenevizlilerin esir aldığı birini bulurlar. Her dili bilen bu insan görünümlü tuhaf canlıya Kocabaş adını verirler.
“Nereye bakıyorsun Reis?” diye sordu Kocabaş, yanıbaşında sessizce belirerek.
“Yıldıza” diye cevap verdi Reis. “Seretan burcunda belirdi önce.
Burç dönerken o yerinde sabit kaldı. Bir acaiplik var bunda. Ben gökyüzünü, yıldızları avucumun içi gibi bilirim. Bu yıldız daha önce yoktu buralarda.”
“Doğrusun” dedi Kocabaş. “Doğrusun Reis! Ben de bilirim gökyüzünü. O merak ettiğin yıldızı da bilirim. O yıldız beni bekliyor şimdi. Beni alınca gidecek buradan!.”
(…)
“Bir şey anlamıyorum sözlerinden. Hangi millettensin?”
“Hiçbirinden. Acunun bir damlası, güçlerin tutsağı, yaşamın bir ögesi, yoksulun biriyim. Yedi kat gökyüzünün ve uçmakların ve tamuların ve gezegenlerin ve uyduların ve samanyolunun ve patlayan yıldızların ve sönmüş güneşlerin haritacısıyım ben. İşim bu…”
- Cevap: Bu sayfada soru bulunmamaktadır.
12. Sınıf Meb Yayınları Türk Dili ve Edebiyatı Ders Kitabı Sayfa 55 Cevapları ile ilgili aşağıda bulunan emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilir aynı zamanda sosyal medyada paylaşarak bizlere katkıda bulunabilirsiniz.
Yorum Yap